Günümüzde tüm dünyayı saran sağlık, ekonomik ve siyasi olumsuzluk ve dengesizlikler toplumların ve insanların duygusal dünyalarını da olumsuz etkilemekte, duygusal dengelerini bozmaktadır. Gallup tarafından 115 ülke ve bölgedeki yetişkinlerle gerçekleştirilen 2021 “Global Duygular” anketinde elde edilen bazı sonuçlar kısaca şöyledir.

  • Her 10 yetişkinden dördü endişe (%40) veya stres (%40) yaşadıklarını ve her 10 kişiden üçünün bir gün önce fiziksel ağrı (%29) yaşadığını söyledi.
  • Yaklaşık dörtte biri veya daha fazlası üzüntü (%27) veya öfke (%24) yaşadı.
  • Endişe ve üzüntünün her biri yüzde bir, öfke iki ve stres beşte bir artış gösterdi.
  • 2007’de 23 olan Dünya Negatif Deneyim Endeksi puanı 2021 de 32’ye kadar yükselmiştir.

Çok genel olarak değerlendirildiğinde bu durum başta iletişim ve ilişkiler olmak üzere birçok konuda olumsuz etkilerinin olması kaçınılmazdır. Son dönemlerde bu ve buna benzer araştırma sonuçları konu üzerine daha fazla yoğunlaşılmasına sebep olmuştur. Bu çalışmalara ışık tutacak en önemli yaklaşımlardan biri de Duygusal Zekâ ve duygu çalışmalarıdır. Duygusal Zekâ konusunda en yalın hali ile kişinin kendi duygularını anlaması ve yönetmesi, diğerlerinin duygularını anlaması ve yönetmesi konularına odaklanılmıştır. Bu çerçeveyi tamamlayan, güçlendiren, yeni yaklaşımlar katan bazı çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan biri de Duygusal Denge” konusudur. Duygusal denge, zihnin ve bedenin meydan okuma ve değişim karşısında dengeyi ve esnekliği koruma yeteneği olarak tanımlanabilmektedir. Duygusal dengenin fiziksel sağlığı teşvik ettiği ve kişisel refah ve gelişim için gerekli olduğu kabul edilmektedir.

Duygusal Dengesi güçlü kişiler, gergin ve stresli durumlarda bile dürtülerini ve duygularını yönetmenin yollarını bulurlar. Duygusal dengeyi geliştirmek, duygusal zekânın en önemli bileşenlerinden olan öz farkındalığa odaklanmak ile başlar. Öz farkındalık, duygularımızı meydana geldikleri gibi ve duygularımızın hayatımızın tüm yönlerini nasıl etkilediğinin farkına varmakla mümkündür. Bunun yanı sıra farklı davranışlarımızın birbirini olumlu ya da olumsuz etkilemesini fark etmek de öz farkındalık içerisinde değerlendirilebilir. Öz farkındalık olmadan, otomatik pilotta kalırız ve sorgulanmamış davranışsal tepkilere ve rutinlere geri döneriz.

Öz denetim, duygusal dengeyi sağlama konusunda en sık başvurduğumuz yöntemlerin başında gelir. Öz denetim, kendi kendimizi denetleyerek yaşananlar, hissedilenler ile ilgili farkındalığın güçlendirilmesidir. Bazı durumla karşısındaki tepkimize şaşırırız. Bu gibi durumlarda, kendimize yabancı gelen halimizi inceleyip altında yatan esas sebebe ulaşmaya çalışırsak, hareketlerimizi ve duygularımızı kalıcı olarak değiştirebiliriz. Bu farkındalık sonrası yaşanan değiştirme çabası için elimizdeki en önemli araç ise iyimser tutumumuzdur.

Zihnimizin birden fazla konuda düşüncelerle dolu olduğu durumlarda ise, olası olumsuz senaryolarından korunmak adına farklı odak alanları seçerek duyguyu dengelemek, sakinleşmek ve sonrasında eyleme geçmek önerilir. Bu sakinleşme anı için yürüyüş, meditasyon vs. gibi etkinlikler önerilir.

Gün içinde beynimiz yüzlerce düşüncenin akınına uğramaktadır. Herkes bu düşünceleri pozitif ya da negatif olarak farklı değerlendirebilir. Bu duygu durumlarının hangisini seçeceğimize beynimiz yani biz karar veriyoruz. Yukarıda sıralanan temel bazı bilgiler de bu seçimin kişide olduğunun önemli göstergeleri. Bu sebeple beynini kontrol edebilen insan, sadece duygusal dengesizlikleri değil, aynı zamanda yaşamının kontrolünü de ele geçirip mutlu, huzurlu ve doygun bir hayatın kapılarını aralamış oluyor. Tüm bu okuduklarından sonra, hayatının kontrolünü eline almaya ne dersiniz?